2019 otomobil sektörü için kendi tarihinin en kötü senelerinden biriydi. Bloomberg’e göre araba şirketleri önümüzdeki senelerde ABD, Almanya ve İngiltere’de 80.000 işçiyi işten çıkarmayı planlıyor. Avrupa Otomobil Haberleri internet sitesi bu işten çıkarma dalgasının az gelişmiş ülkelere de sıçrayacağını öngörüyor.
2019 senesinde küresel otomobil üretiminin 88.8 milyon araba ve hafif traktör olması bekleniyor. Bu, 2018’e göre neredeyse %6’lık bir düşüş demek. 2020 için öngörülen üretim sayısı ise 78.9 milyon. Bu gerçekleşirse, 2015’den bu yanaki en düşük otomobil üretim senesi olacak.
Otomobil Endüstrisi Alman Grubu (VDA) başkanı olan Bernhard Mattes 2020 senesinde Mercedes-Benz, Porsche ve BMW’nin işten çıkarmalara devam edeceğini ve sırf yeni teknolojik gelişmelerle beraber 70.000 işçinin işleriyle ilişiğinin kesilebileceğini açıkladı. Mattes açıklamasında aşağıdaki ifadelere yer verdi:
“Piyasa dinamiklerini bozan bir zamanda son derece yüksek yatırımlarla temelden bir yapı değişikliği – gerginlik birçok şirkette hissediliyor.”
Bloomberg’den Gillian Davis’e göre mevcut tablo, otomobil şirketlerini, giderleri kısmak için radikal önlemler almaya itecek. Aslında bu önlemlerin neler olabileceği sorusu, bugüne kadar yanıtlanmış durumda.
2019’un başından bu yana, otomobil sektöründe Hindistan’da yaklaşık 350.000, Çin’de ise yaklaşık 220.000 işten çıkarma yaşandı. 2019’un Kasım ayında Alman otomobil üreticisi Audi, önümüzdeki beş sene içinde 9500 işçiyi işten çıkartacağını duyurdu. Volkswagen geçtiğimiz üç sene içinde 30.000 işten çıkarma gerçekleştirdi (bu sırada kârı da %25 oranında yükseldi). Ford an itibariyle Avrupa’da 12.000, ABD’de ise 7000 emekçiyi işten çıkarıyor. Nissan dünya çapında 12.500 işçinin işine son verecek. General Motors ABD ve Kanada’da dört tesisini kapatarak 8000 insanın işine son verdi. Daimler ve BMW de benzer planlara sahip.
Araba parçaları üretim endüstrisinde de tablo karanlık. Continental Lastikleri gelecek 10 sene içinde 20.000 işçiyi işten çıkaracağını duyurdu. Bosch Almanya’da 2500 kişinin işine son verdi bile. 2022’ye kadar 3000 emekçiyi daha çıkartacaklarını duyurdular.
Patronların metal işçilerine saldırısı uluslararası bir boyut taşırken, temel olarak üç noktada yoğunlaşıyor:
1.) Yüksek olduğu iddia edilen giderler ve kötü olduğu iddia edilen otomobil piyasası mazeret olarak gösterilerek binlerce işçinin işten atılması.
2.) İşten çıkarma yapılamayan tesislerde işyerindeki sağlık ve çalışma şartlarının kasten kötüleştirilmesi ve böylece “yüksek” olduğu söylenen “giderlerin” sözde kısılması.
3.) Yine işten çıkarma yapılamayan tesislerde işçilerin ücretlerine saldırılması ve bu ücretlerin ya düşürülmesi ya da gerçek enflasyon oranında iyileştirilmemesi; böylece metal işçilerinin alım gücünün kademeli olarak düşürülmesi.
Bahsetmeden geçmemek gerekir ki, bu üçünün aynı anda uygulandığı iş yerleri de mevcut.
Metal işçisi ne yapmalı veya ne yapabilir?
Patronların çalışma hakkına saldırıda kullandıkları en yaygın iki argüman şunlar: 1.) Araba satışlarında küresel ölçekte bir düşüş var. 2.) Otonom üretim, akıllı robotlar gibi yeni teknolojik gelişimler sayesinde üretimin bazı aşamaları artık gereksiz hale geliyor, bu da o üretim aşamasındaki işçilerin çıkartılmasını gerektiriyor.
Bu noktada metal işçileri, kapitalist ekonomik işleyişin birtakım mantıksız sonuçlarıyla karşı karşıya geliyorlar. İlk olarak patronlar, teknik ve teknolojik gelişimi toplumun refahını arttırmak için değil, aksine o toplumun en önemli parçaları olan işçilerin kazanılmış sınıf haklarına saldırmak için kullanıyorlar.
Yeni teknik ve teknolojik gelişimler, işçilerin yönetimi altında olan metal fabrikalarında, kâra değil toplumun ihtiyaçlarına odaklı bir ekonomik sistemin altında hayata geçirilselerdi, bu yüz binlerce işçinin ekmeğinden edilmesiyle değil, aksine milyonlarca insanın karnının doymasıyla sonuçlanırdı.
Otonom üretimden akıllı robotlara dek metal fabrikalarına girmekte olan yeni teknolojiler, anlaşılan o ki yalnızca fabrika patronlarının, yani toplumun oldukça küçük bir azınlığının cüzdanını şişirmeye yarıyor. Azınlıktaki patronlar yeni teknolojik gelişimler sayesinde zenginleşirken, milyonlarca emekçi ise yoksullaşıyor.
Hemen bir örnek verelim. Sadece 2014 senesinde, sadece 5000 (beş bin) işçinin çalıştığı Renault fabrikasında 320 bin araba, 240 bin motor ve 250 bin vites kutusu üretildi. Üretim her geçen sene artmayı sürdürüyor ve fabrikaya yeni teknolojiler giriyor. Bu denli muazzam bir zenginliği üreten işçilerin sayısı, işten atmalarla azaltılıyor. Böylece mesailer ve vardiyalar uzama eğiliminde oluyor.
2015’te bir metal işçisi şöyle diyordu: “12 yıl öncesine göre çalışma şartları çok kötü. Bugün bir işçi, eskiden dört işçinin yaptığı işi yapıyor.”
Peki ücretler dört katına çıkıyor mu, ya da mesai saatleri dört kat azalıyor mu? Hayır! Bunun tek anlamı şu: Bugün metal işçileri, fabrikalara girmekte olan yeni teknolojilerin üretimi hızlandırmasının ve birçok emekçinin işten çıkartılmasının sonucunda, 12 sene önceye oranla dört kat daha fazla sömürülmektedir. Metal işçilerinin hayatta kalma koşulları, dört kat daha fazla yağmalanmaktadır. Çünkü bir işçi artık dört işçinin işini yaparken, dört işçinin maaşını almamaktadır ya da çalışma saatleri, eskiye göre dörtte birine düşmemiştir.
İşçilerin hem dünya çapında otomobil satışları düştüğünde, hem de yeni teknolojiler geliştirildiğinde, kendilerini, ücretlerini ve haklarını koruyacakları kazanımlara ve önlemlere ihtiyacı var. Metal işçisinin insanca yaşama güvencesi, kişi başına düşen araba miktarının dönemsel verilerine veya patronların kârlarını arttırmaya odaklanmış teknik gelişimlere endekslenmesi kabul edilemez. Araba satışları ve yeni teknolojik gelişimler ne düzeyde seyrediyor olursa olsun, metal işçilerinin hakları güvence altına alınmalıdır.
Şimdi yeni pazarlara açılabilmek, metal işçilerinin ücretlerini düşürebilmek, üretim giderlerini kısmak için bazı otomobil şirketleri birleşmelere gidiyorlar. Peugeot ve Fiat-Chrysler güçlerini birleştiren son örnek oldu. Böylece Renault/Nissan, Volkswagen ve Toyota’dan sonra şu an dünyanın en büyük dördüncü otomobil üreticisiler. Otomobil şirketlerinin birleşmesinin temel hedeflerinden biri, metal işçilerinin haklarına saldırıyı kolaylaştırabilmek. Mesele bir kere böyle oraya konunca, metal işçilerinin otomobil şirketlerine karşı birlikte hareket etmek zorunda oldukları açıklık kazanır.
Metal işçilerinin hayatlarının oldukça değişken birtakım ölçütlere bağımlı olmaması ancak onların karar verici unsurlar olmasıyla olabilir. Bu nedenle metal işçileri yan yana gelebilecekleri, gelişmeleri tartışıp güvencesizliğe karşı çeşitli tedbirler oluşturabilecekleri alanlar yaratmak mecburiyetindeler.
Alman metal işçileri harekete geçti bile
Geçtiğimiz 22 Kasım’da, Daimler, Porsche ve Bosch gibi uluslararası şirketlerin merkezinin bulunduğu Almanya’nın Stuttgart kentinde 15.000 işçi, işten çıkarmaları protesto etmek için sokağa indi. Mercedes-Benz ve Audi işçilerinin de katıldığı gösterilerde, işçiler otomobil şirketlerinin yeni teknolojik gelişmeleri, işçilerin haklarına saldırmak için bir mazeret olarak kullandıklarını dile getirdi.
Daimler’deki sendikal sorumlu olan bir işçi kalabalığa konuşurken aşağıdaki yargıları dile getirdi:
“Yöneticilerden biri ev ödevini yapmadığı için işlerimizin elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz.”
Bu doğru bir beyandı.
Dönemlik otomobil satışları ve yeni teknolojik gelişimlerin ekonomik etkileri önceden bilimsel olarak gelir-gider tablolarında hesaplanmalı ve öngörülmeli. Bu hesaplarda işçilerin yaşamsal hakları öncelikli mesele olarak ele alınmalı. Bir kere işçilerin bütün sosyal ve sınıfsal hakları güvence altına alındıktan sonra yeni teknolojik gelişimlerin hayata geçirilip geçirilmeyeceği fabrikalarda tartışmaya açılmalı. İşçiler bu sürecin bir tarafı olarak ele alınmazsa, bu süreç işçilerin refahını kötü etkilemeye devam ederse yeni teknolojiler bütün anlamlarını kaybederler.
Bu nedenlerden dolayı metal işçileri, ücretlere ve çalışma hakkına saldırmaya mazeret arayan uluslararası otomobil şirketlerine, kendilerinin de bir taraf olduğunu hatırlatmalı; gerekirse bu yeni teknolojileri, işçilerin kontrolündeki fabrikaların toplumun çoğunluğunun yararına daha iyi kullanabileceğini göstermeli.
Bir Cevap Yazın