Sermaye işyerine alacağı yeni çalışanları hem yazılı hem de sözlü olarak birkaç mülakata sokmaktadır. Bu mülakatlarda çalışacak kişinin, ekonomik olarak çökük, borçlu, zor durumda olmasına özellikle dikkat eder. Bir işçinin zaten formu doldururken okuduğu ilk sorular kendini anlatmaktan ziyade bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olup olmadığı, evde kaç kişinin yaşadığı, yaşayan kişilerin çalışıp çalışmadığı, anne ve babasının sağ olup olmadığı ve onların da çalışıp çalışmadıkları gibi işin niteliği ile ilgili olmayan sorulardır.
İşçi, görev alacağı bölümde ne iş yapacağı ile ilgili sorular sorarsa, genelde işveren, “Ne demek ne iş yapacağım? Biz ne iş verirsek onu yapacaksın” gibi cevaplar verirken, ücret ve haklar sorusuna ise, “Bu işyerinde o konularda bir sıkıntı olmaz. Asgari ücret, sigorta, yemek, yol, eğer fazla mesai yaparsan mesai ücreti” gibi cevaplar verir. Bazı işverenler mesai ücretlerinin sigortaya yansıtıldığını ve hukuksuz hiçbir durumun olmadığını eklerler. Hatta çok iyi niyetli olduğunu göstermek amacıyla işçinin sigorta girişini yapmak için istenen belgeleri “Sen uğraşma, E-Devlet şifreni ver. Biz senin için buradan çıkartırız,” derler. Tabi o sırada sizin herhangi bir derneğe ya da sendikaya üye olup olmadığınızı göz ucuyla kontrol ederler. Bunları söyleyen işveren aslında işçiye bir lütuf veriyormuş gibi bir havaya girer.
Peki işçilerin en temel hakları (8 saat çalışma, yol, yemek, sigorta) gerçekten işverenin işçiye verdiği bir lütuf mu? Aslında bu haklar yıllar önce onları sömürmek için her şeyi yapan, patronlara karşı işçilerin eylemlilikleri ve mücadelesi ile kazanılmıştır. 8 saat işgünü (1 Mayıs bu mücadelenin bizlere mirasıdır), sigorta hakkı, yol ve yemek hakkı gibi işçilerin sahip olduğu bütün haklarda geçmişte mücadele etmiş bütün işçilerin emekleri vardır.
İşverenin işe alırken işçinin kötü koşullarda olmasını istemesinin ve sendikaya üye olup olmayacağına dair korkusunun altında işte bu gerçek yatmaktadır. Tüm patronlar, eğer fırsatını bulursa bu hakları elimizden almakta tereddüt etmezler. Bunu şu an birçok fabrikada 8 saatten fazla çalışıldığı, sigortasız çalışmanın arttığı, mesai ücretlerinin ödenmediği gerçeğinden biliyoruz.
İşçilerin toplu olarak örgütlenmesi, sendikalarına sahip çıkıp, bürokrasi altında ezilmeyip çalışma koşullarını ve yaşam standartlarını daha da olgunlaştırması gerekir. Bu sadece daha iyi şartları elde etmek için değil elimizdeki hakları korumak için de önemlidir. Nasıl bizden önce mücadele etmiş işçilerin kazandıkları haklar bizim çalışma koşullarımızı düzeltmişse, biz de kendi haklarımız için mücadele ederken, bunu gelecek nesiller dahil bütün işçi kardeşlerimizin hakları için de yaptığımızın bilincinde olmalıyız. Ne kadar kalabalık olursak mücadelemiz o kadar güçlü ve etkili olur, yine eski mücadelelerden günümüze gelmiş bir sloganla ifade edersek:
BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!
Bir Cevap Yazın