Geçen yılın nisan ayında işbaşı yaptım Yemek sepetine. Başladığımız günlerde sendikal örgütlenme henüz başlamıştı ve iki öncü arkadaşın gizli gizli yürüttüğü üyelik çağrısının davetini bende aldım. Başta arkadaşların çoğu çekingen davranıyordu. Sendikalı olmanın avantajları üstüne yaptığımız onca konuşmadan sonra üye olmakla kalmayıp, çalışan kuryelerle farklı işyerlerinden tanışıklığımızın olumlu etki göstereceğini düşünüp, bu işin örgütleyicilerinden oldum. Özellikle ev geçindiren arkadaşların kaygılarına ‘sendika anayasal hakkımız, ana sütü gibi helal ve temiz bir iş yapıyoruz’ diye cevap oldum.
Bizim amacımız üzüm yemekti, bağcıyı dövmek değil! Bir salkım üzüm yedirmediler bize. Hareketlilik fark edildikçe işveren önlemler almaya başladı. Bölge müdürleri aramızdan bir takım lideri seçileceğini, seçilecek kişinin sendikayla bir bağının olmaması gerektiğini söylemeye başladılar ulu orta. Sendikalı olduğunu sezdikleri işçilere, kendileri değil de işçiler suç işliyormuş gibi baktılar. Bir anda üye olduğu düşünülenler için ayırımcı, baskıcı ve tehditkar bir tutum alınmaya başlandı. Kendilerine yakın olanlara şeflik vaadleri dağıttılar. Kimse şef olamadı.
Yetki belgesi gelince saldırıların artacağının farkındaydık. Küçük toplantılar yapıp daha dikkatli olmak gerekir diye kararlar almaya başlamıştık ki iki mesai arkadaşım ile işten çıkarıldık. 25/2 den yani yüz kızartıcı suçları kapsayan madde ile atıldık işten. Vardiyaya geç kalan arkadaşımı almaya gittim diye ben ve arkadaşım için şirket malına zarar verdiğimiz öne sürüldü. Diğer arkadaşımız ise depo müdürünün emrine karşı çıkmasına rağmen ters gidip takışmamak için müdürü istediği yere götürdü. Kemal böyle çıkarıldı işten. Depo müdürü işine devam etti.
Vardiya aralarında en az 11 saat istirahat etmem gerekirken 4-5 saat arayla girdik vardiyalara. Sevdalısı olduğumuz için değil, buna muhtaç edildik. Bayram, şenlik, eğlence bir yere cenazemize gitmedik. Nankörlüğe bakın hele!
İşten çıkarmalarla sınırlı kalmadı, saldırılar, baskı ve mobbing arttı her şeye tutanak tutulur oldu. Baskıya dayanamayıp istifa eden ya da çıkarılanların yerini esnaf kurye modelinde çalışan insanlarla doldurdu. Güvencesiz çalışmayı hatta resmen köleliği cazip gösterip kadrolu kuryelerin esnaf kuryeye geçmesini teşvik ettiler.
Tüm bunlar örgütlülüğe zarar verdi, sayımız düştükçe düştü. İçerde kalan işçiler sendika yetki almasına rağmen gelen itiraz, uzayan süreç ve baskılar yüzünden istifa ettiler. Yetki davası halen sürüyor, dava kazanılacak elbet ama tablo bizi değil işvereni galip gösteriyor. Bizim davamız bir yıl sürdü, şimdi de buna gelecek itirazı bekliyoruz. Gerçekten komik.
Bu deneyimin ardından hayatımın geri kalanında çalışacağım yerlerde bu tarz örgütlenmelerin içinde yer alacağıma oldukça eminim. Kazandığımı yada kazandığımızı düşünmüyorum ama sırf sendikaya üye olduk diye anayasal hakkımızı ararken bizlere yapılan baskı ve zulümleri görüp üstüne nankör diye anılınca öncelikle dostu düşmanı tanımış oldum ve yaptığımız şeyin doğru olmaktan öte onur mücadelesi olduğunu anladım.
Yemek Sepeti işçisi
Bir Cevap Yazın