Manisa’da TİS sürecine giren Interabrasiv fabrikasından bir işçi ile röportaj

Interabrasiv fabrikasında çalışıyorsunuz; nasıl bir iş yapıyorsunuz? Çalıştığın ortamı anlatır mısın? Ne üretiyorsunuz?

Zımpara üretiyoruz. Bu zımpara dünyanın dört bir tarafında, metal sektöründe, ağaç sektöründe kullanılan bir hammadde, bunu üretiyoruz. Burada hat bölümünde çalışıyorum ben. Hat bölümünde ortalama 30 kişi üç vardiya şeklinde çalışıyor. Bu üç vardiya belli bir ham maddeyi bezle karıştırıp, zımpara dediğimiz uzun metrajlı, sistematik bir üretim gerçekleştiriyoruz.

Kaç bölüm var fabrikada?

Hat , zımpara, taş fabrika var ama bunun içinde farklı bölümlerde var ortalama 7-8 bölüm var galiba

Zımpara var, hat bölümü var, uzun bant var. Taş fabrikası var, onun içinde de bölümler var; işte depo bölümü, sevkiyat bölümü… 7-8 bölümden fazla.

Kaç kişi çalışıyor?

Ortalama 300-350 kişi.

Beyaz yakalılar ile birlikte mi?

Belki 400’ü bulabilir beyaz yaka ile.

Zımpara üreten 350-400 kişilik bir fabrika, sen de önemli bir bölümünde çalışıyorsun anladığım kadarıyla.

Evet… Çalıştığım bölüm fabrikanın hammaddesini üretiyor. Burada çıkan malzeme diğer bölümlere dağıtılıyor ve işlem görüyor.

Sen üretim sürecinin en başındaki noktadasın yani. Bu da sana belli avantajlar sağlıyor anladığım kadarıyla.

Şöyle düşünün, çalıştığım bölümde işi öğrenme sürem 6 ayı buldu. İş sistematik bir şekilde ilerliyor ve beni ve oradaki çalışan işçileri ne kadar önemli bir konumda olduğunu gösteriyor. Ve bu da bize büyük bir avantaj veriyor.

Ne kadar ücret alıyorsun?

Şu an yapılan zamlarla beraber 9.000 TL. Yan haklar ve sosyal yardımlarla beraber ortalama 11-12 bini buluyor. Ama onları da hak edersen tabi.

Yeterli mi sence?

Tabii ki hayır.

Ortalama ücretlerde böyle mi fabrika içerisinde? Neye göre belirliyorlar ücretleri?

Gördüğüm kadarıyla bu sene bütün ücretleri eşit seviyeye getirmeye çalıştılar. Beyaz yakalıların da düşürdüler. Sabit ücrete geçtiler aslında. Herkesin maaşı ortalama %20-50 arasında zam aldı. En yükseklerin %20 en düşüklerin %50. En düşüğü benimki olduğundan benimki %50 oldu ve fabrikada bazı bölümler asgari ücret alıyor.

O zaman aşağı yukarı tüm bölümlerin ve kıdemlerin maaşı eşitlemiş. Bu yetersiz belli ki. Zaten bir mücadeleye kalkıştın. Nasıl bir süreç işledi orada? Yani ne vardı öncesinde bir sendika ile mi hareket edildi, böyle bir süreç var mıydı yoksa farklı bir yol mu izlediniz?

Galiba 1 yıldır bu süreç devam ediyordu.

Hangi sendika?

Türk-İş’e bağlı Kristal-İş. Ama bizim sürecimiz daha farklı başladı.

Bizim bölümde, hat bölümünde, biz gece vardiyasında zamları konuşuyorduk. Ocak ayı boyunca, hatta şubatın 9’una kadar. Yüksek bir zam gelmeyeceğinin farkındaydık. Ama vardiya amirleri yüksek bir zam bekliyorlardı. Ortalık biraz oradan karıştı. Ben bu süre içinde sürekli arkadaşlarla konuşuyordum. Ücretlerimizin 11.000 TL’den başlaması gerektiğini söylüyordum.

Sadece ücretler, ekonomik talepler üzerine mi konuşuyordunuz?

Ekonomik talepler, toplumsal koşullar, içerideki toz duman, o hakaretler… Onların üzerinde biraz durduk. Ama yoğun olarak ekonomik talepti. Çünkü insanlar paralarının yetmediğinden dolayı, krizin de çok yüksek bir seviyede olduğundan dolayı insanlar bu dönemde parayı düşünüyor. Sürekli daha fazla kazanmak istiyorlar.

Bu insanlar nasıl etkileniyor, senin fabrikan da durum nasıl? Mesela dedin ya kişi bazlı ücret politikaları var işyerinin, organize sanayinin çoğunun da asgari ücret uygulaması var. Burada kişi başlı ücret veriliyorsa işçilere, Manisa havzasındaki işçilere göre biraz daha iyi ücretler alıyorlardır. Ama bu krizle beraber biraz daha dibe çekti insanları. İlk önce işçinin ücretine saldırıldı. Peki ekonomik taleplerle propaganda yapmaya başladın. İnsanlarda nasıl karşılık buldu? Şu an bu kriz insanları yıldırmış halde mi yoksa daha çok mücadeleye açık bir hale mi getiriyor?

Bence kriz, nasıl kullandığına bağlı, burada benim yaptığım yöntem insanların daha çok ustalıklarının farkına varması. Yani ben burada ustayım, ben burada 6-7 aydır çalışıyorum ve hala tam anlamıyla usta ücreti alamıyorsam benim mesleğimin ne kadar değerli olduğunu ve daha fazla ücret vermeleri gerektiğini onlara anlattım. Hatta fabrikada 6 aylık tek eleman benim. Diğerleri 1-2 yıllık. Bu yüzden ben 10.500 TL para istedim. Ocak ayının başından beri bu propagandayı yapmaya başladım. Herkes şey “o 10.500 istiyorsa biz de 11- 12 istemeliyiz.” Demeye başladı. Aslında ben bu yolu izledim; onlardan daha yüksek ücret ve daha yüksek refah payı içeren taleplerle gittim. Tabii ki karşılık buluyor çünkü insanlar “bu adam bizden sonra girdi bu kadar istiyorsa biz daha yüksek alırız” diyor. Ben bu şekilde insanların ekonomik taleplerini yükseltmeye başladım. Politik bir yol izledim burada.

Kendi pazarlığını ortaklaştırdın. İnsanlarla hep beraber bir şeyler dersek elimiz daha güçlü olur daha güzel pazarlık eder ve daha hak ettiğimiz ücretlere ulaşabiliriz diye düşündün. Bu sendikadan bağımsız bir hakaret olarak mı gelişti.

Tabi iki.

Yani sen belli propagandalarla ilk önce kendi ücretini düzeltmek için, ondan sonra da tepkilerle beraber bunu kine değil de mücadeleye dönüştürmek için bir adım atmış oldun. Sonra ne oldu?

Aslında bu silsile şu şekilde ilerledi. Ben en başında yanımda çalışan işçilerle dürüst ve doğru bir şeklide iletişim kurmaya çalıştım. Ve bunun doğru bir şekilde ifade ettim de. “Siz ister olun ister olmayın gerekirse tek başıma mücadele ederim “. Tabii bunu konuşarak değil de pratik ayağıyla yapmaya çalıştım. İçerdeki yetkin amirlerle tartışarak, tartışmayı işçilerin gözü önünde yaparak yaptım. Şöyle düşünün, içerdeki bir işçi sendikaya girmemişti, bizden etkilenerek üye oldu. Tabii bizim isteklerimiz ekonomikti. Sendika bizim için ikinci bir yoldu. İşte o hafta bu sürecin içine girdik. Çok önemli bir sipariş verilmiş. Çok pahalı ve müşteriyi kaybetme gibi bir durumları yok patronların. Üretilen malzeme tahminimce Amerika’ya gidiyor ahşap zımparası için.

Pahalı bir malzeme mi?

Pahalı bir malzeme. Düşün dört vardiya üç vardiyaya dönüşüyor. Vardiyalardan birisi bütün herkesin içine dağıtılmaya başlıyor.

 Fazla işgücü mü gerektiriyor?

Fazla iş gücü gerektirmiyor ama çok dikkat isteyen bir ürün ve üretim 24 saat içinde durduruluyor. Yemek molalarına dönüşümlü çıkmak zorunda olduğun için fazla elemana ihtiyaç duyuluyor. Ve her üretim noktasında iki kişi bulunmak zorunda, bunun için başka bir bölümden eleman desteği alıyoruz .Vardiya listesi asıldı ve bizim vardiya ilk başlayacak, tabii bizi bunu biliyorduk. Çay molasında konuşurken oradaki usta başlarına “ben vardiyaya gelmiyorum pazar gecesi” dedim . Çünkü içerdeki işçiler o kadar bilgisiz kalmışlar ki onlarla beraber yürümek için bir umut ışığı yakman gerekiyordu.

Öncü konumunda oluyorsun yani, ilk adımı atmak zorundasın.

Maalesef gerçekler o kadar acı ki öncülüğün ne kadar önemli ve ne kadar zor olduğunun farkına varıyorsun . Çünkü onu yapmak gerekiyor içerdeki işçilere beraberliğin ne kadar önemli olduğunu göstermen gerekebiliyor

Daha önceden haberini verdin yani? Bunun neden olduğunu da söyledin mi?

Açık açık söyledim ve hiç kimse sesini çıkarmadı. Pazar akşamı toplandık biz çocuklarla, konuştuk ve gitmedik. Üretim normalde o akşam bizim vardiyada sabah 5’e doğru açılması gerekirken, akşam 3. vardiyaya denk gelmiş. Yani biz işi durdurduk. 2. vardiya iş yapamamış 3. vardiya iş yapmış. Biz tekrardan salı günü işe gittik.

Sizin gelmemeniz ne kadar zaman kaybettirdi fabrikaya?

Ortalama 8.000 mal.

Kaç saate tekabül ediyor?

8 saat. 8-9 saatin yok olması anlamına geliyor.

Bu fabrika için nasıl bir zarara sebep oldu?

Bunu tahmin etmem zor, ama belki bir işçinin ömründe göremeyeceği paralar.

Kaç kişi ile yaptınız bunu?

Bunu 6 kişi ile yaptık. 3 kişi ile başladık 6 kişi ile yaptık. O gelen 2 kişi, 3 kişi benim için bir güç oldu.. Bir de TİP’li olmaları biraz beni o yönde itti yani.

Mücadelenin içinde insanlar.

İtti yani ister istemez, onlarda o mücadeleyi bildiğinden dolayı yani her ne kadar sendika falan bilmeseler de. Belki Barış Atay’dan etkilenmiş insanlar. Onlarla başladık işte. Salı günü tekrardan işe gittik. Dedik herkes işe gidecek.

Nasıl karşılandı bu?

Herkesin morali çok bozuktu yani ustabaşlarının falan. Çünkü çok yük binmiş üstlerine, aslında ben söylemiştim zaten onlara, bu bir başlangıçtır sizin için dedim. Akşam saatleri oldu gece 1 buçuk falan, bizim mühendisler var gece vardiyasında, zamları açıklayacaklar. Sırayla kim çıkıyorsa morali hepsi bozuk. Ben gidip hiç konuşmadan çıkacaktım. Gittim. Mühendis zammımı söyledi, dedim “ben bunu kabul etmiyorum. Ve bundan sonra yapacağım her şey daha sert daha ilerici olacaktır. Benim bazı taleplerim var. Bunları kabul etmiyorum, bu verdiğiniz zammı reddediyorum” dedim. Karşıma kim çıkarsa çıksın, bu yolda ben tek başıma da ilerlersem ilerleyeyim, kazanacağım. Benim taleplerim ayrı.

Tamam işyerine gelmiyorsun, belli taleplerin var, daha ileri gedeceğini söylüyorsun. Fabrika yönetimi de o zaman sana hiçbir şey yapmıyorum diyor ya. Gelmiyorsun, belli bir zarar var ortada. Bunu nasıl yansıttı size? Hiçbir sorun olmadı mı?

Sorun olmadı garip bir şekilde, ama herkes ücretlerden rahatsız olduğunda dolayı muhtemelen. Üretim çok kısmı durdu. Tabii pazartesi gece işe gittik, salı sabahı çıkarken servis şoförleri ve oradaki diğer bölümlerde çalışan işçilerin içinde “biz bu akşam işe gelmiyoruz” diye biraz yüksek bir sesle konuştum. Gece bizim vardiya eksik olduğundan dolayı otomatikman üretim durdu. Ondan sonra gelen vardiyada üretim yapmadı, tabii diğer bölümler de duymuş ve bir anda genel bir grev haline geldi . Tabii ondan sonra müdürler toplantı yapmışlar durumla ilgili, daha sonra işçilerden yani her bölümden bir kişiyle toplantı yapacaklarını söylediler. Taleplerimiz ne diye ?

Ne istiyorsunuz diye soracaklar.

Evet. Tabii biz Whatsapp grubu kurmuştuk. Whatsapp grubunda ben tüm müdürlere bizim taleplerimizi duyurdum.

Siz bu insanlarla yan yana gelebiliyor muydunuz? Yani bunu planlı bir hale, sistematik bir hale getirmek için böyle bir araya geliyor muydunuz?

3 gün içerisinde bunu yapabildik. Bu 3 günlük süreç içerisinde bunları, talepler halinde getirebildik. Uzun zaman almadı ama gerçekten insanların o ekonomik zorlukları biraz onları iteledi. Yani bu benim şeyim değil. Ekonomik krizden dolayı kaynaklanan bir zorluktan dolayı yanımda durmaya başladılar ve herkes de kendi gemilerini yakmış çünkü kimse evine para götüremiyor. Bu duruma geldiğinden dolayı.

Artık bir adım da atılıyor madem, bir şeyler olsun diye katılmaya başladı insanlar ve sen bunu toplu hale gelince daha sistematik bir şeye döktün. Talepler oluşturdun fabrika idaresine iletmek üzere, neler vardı o taleplerde?

Talepleri öncelikle ilk başlarda düşük tuttuk. Sonra tabii zammı duyduktan sonra bu talepler yükseldi. Hat bölümünde net ücretler 11.000 TL’den başlayacak. Üretim primleri 1.000 TL, devamsızlık primi 1.000 TL olmak üzere ve sosyal hakların, yardımların geriye dönük hem de ileriye dönük bütünüyle verilmesi ve promosyonların 10.000’i tek bir elden verilmesi. Böyle geniş bir taleplerimiz vardı ve bunu bütün genel müdürlere attım. Pazartesi erkenden bir toplantı aldılar.

Yine ama hepsi çok ekonomik talepler.

Tabii, çünkü insanların sendikal bir talebi yok aslında. Biz sendikal ya da herhangi bir talep istemedik.

Şu an herkesin öncelediği şey eve ekmek götürmek, değil mi ?

Evet. Sorun bu. Bu da muazzam bir şey aslında. İnsanların aslında kendiliğinden örgütlü bir şekilde bazen hareket edebilme durumları da var, bu bizim için göz önüne çıktı ve bu çok muazzam bir şey. Ama lakin burada bugün, tamam şu an Manisa’ya göre iyi bir para alıyoruz belki, 9.000 TL maaşım var ama 12-13’ü bulabilir eğer her zaman işe gidersen falan. O da ciddi bir para şu an Manisa’nın koşullarına göre. Ama bu bile yetmiyor, demek ki insanların bunun daha üstünü istemeleri gerekiyor.

Ferahlamak istemesi.

Evet ve beraber hareket etme istekleri de çok muazzam çünkü benim hiç haberim yoktu fabrikanın diğer bölümlerinden, oradaki arkadaşların bir anda öncü konumuna geçmesinden. Düşünsene yani küçük bir yerden üç kişi başladığın bir grupla bir anda bütün fabrikaya yayılıyor ve herkes şey diyor “biz sizden haber bekliyorduk”. Benim hiç haberim yok.

Başarılı oldu o zaman. Karşılık buldu. Sonra ne oldu müdürler sizleri çağırdı, ne istiyorsunuz tamam bunları kabul edelim, şöyle yapalım falan mı oldu yoksa farklı mı? Nasıl ilerlerdi?

İlk ilerleme şöyle oldu. Biz o gün gece vardiyasındayken de çalışmamıştık. Bir buçukta toplantı oldu. Müdürler 24 saat müddet istediler. O an garip bir şekilde sendikanın sayısı tamamlandı. Sendika çalışma bakanlığına yetki başvurusunun kağıdını falan atmış. Bu da yayılmaya başladı. Müdürler patronlar bunu duymuş ve bizi ekarte edip “Biz artık bundan sonra sendika ile masaya oturacağız” demişler. Bunu demesi bizim orada var olan gücümüzü, öncülüğümüzü bir anda düşürdü.

Düşünsene 1,5 yıldır bir şekilde oraya sendika girmeye çalışıyor ama giremiyor. İnsanların talepleri var. Sizin attığınız bir adım oraya bir şekilde sendikanın girebilmesine yetecek sayıya ulaşmasına sebep oldu. Yani olumlu bir tarafı da var. Tabii sizin orada elde ettiğiniz bir güç de var, sendikayı daha kontrol altında tutabilme şansınız var. Bir öncülüğe sahipsiniz zaten şu an, insanların gözünde bir karşılığınız var fabrika içerisinde. Bu öncülükle sendika da kontrol edilirse olumlu sonuçlar çıkar. Sonuçta insanlar seni dinler hale falan gelmişler.  O yüzden sendikanın böyle ileri çıkmasına sebep oldun aslında bir yandan. Yaptığın şey buna sebep oldu ama bunun mesela sonucu ne oldu, işçi bunu mutlu mu karşıladı? Çünkü talepler ekonomik talepler, net belirgin talepler. O ekonomik karşılığı alabildi mi sendikayla beraber? O hareket oldu da sizin işyeriniz daha mı olumlu oldu?

Aslında hiç öyle olmadı. Çünkü bizim işimize taş koydu bir yandan. Tamam biz de sendikanın girmesini istiyorduk ama bu zamların belli olmasından sonra. Bu süreç tamamlansın ikinci süreç daha sonra başlayacaktı.

Önceliğiniz zam alabilmek.

Zam alabilmek ve sendika sözleşmeye güçlü bir zamla girip daha güçlü bir kazanım sağlansın. Diğer arkadaşlar bunu anlamamıştı.

Bir yandan da güvence istiyor insanlar. Sendikaya kaydolmak bir anlamda bir güvence. Bir adım atıyorlar insanlar yani.

Güvence oluşturuyordu zaten ama sendika bunu bir 3-4 gün öteleyebilirdi. Bunu gizleyebilirdi çünkü yeterli sayıya zaten ulaşmıştı.

Siz bu sürede hiç sendika ile haberleştiniz mi?

Biz haberleşmedik ama diğer bölümlerin haberi vardı, biz onlara söylüyorduk bekleyin diye.

Onlar da sendikaya iletiyordu herhalde?

Yok, belli ki iletmemişler.

Sendikanın bundan haberi yoktu. Peki siz sendika ile daha sonrasında görüştünüz mü?

Ondan sonra toplantı çağrısı oldu, pazar günü.

Kalabalık bir toplantı mıydı?

50 kişiye yakın insan vardı. 50’den biraz fazla da olabilir. Çok iyiydi. Kimisi ailesi ile çocukları ile gelmişti hatta. Mükemmel bir yerdi. Ben orada fark ettim ki önceki öncüler hiçbir şey anlatmamış sendikaya. Sendikacı orada gelmiş sadece anlatmaya başladı. İşte Çimse-İş şöyle falan diye sendika muhabbetlerine girdi. Garip bir noktaydı, ben durumu anladım, bu adam işi anlamamış. İşin nasıl olacağını anlamamış. Adam diyor bütün bölümler eşit para alacak. Şu an kimse onu istemiyor ki zaten.  Benim bölümüm daha zor benim diğer bölümlerden daha yüksek para almam lazım. Çünkü en pis bölümde biz çalışıyoruz. Aradaki bu dengeyi koruyamadı ve bir yanda işçileri birbirine düşürmeye başladı. Bu talep aslında bölünmeye de gidebilirdi. Çünkü eskiler buna kızabilirdi. Hat bölümü bunu istemeyebilirdi. Sen böyle bir şeyle gidersen yani hat bölümü seni kovar oradan, hat bölümü sendikayı kovabilir. O yüzden müdahale isteği duydum orada, sendika başkanını kenara çektik bir iki kişiyle. Sohbet ettik o sırada adam anladı. Ama ilk temsilcinin hattan çıkacağını fark ettiler yani.

Böyle bir pazarlık yapabilmişsiniz yani?

Geldik o konulara. Çünkü sendika şu an gücün bizim elimizde, o altı kişinin elinde olduğunun farkında.

Peki fabrika yönetimi ne yaptı?

Fabrika şu an bize biraz mobbing baskı yapıyor. 5-6 kişi falan çıkartabiliriz diye. Ben de sürekli onların karşısına çıkıp onları geri püskürtüyorum. Yani bunların hepsi söz, hiçbir şey yapamayacaksınız, burada ben güçlüyüm siz daha zayıfsınız, ben bunun hesabını bir gün mutlaka soracağım, ama bunu daha kanuni yollarla ve daha anayasal bir çerçevede size soracağım. Açık bir tehditte bulundum. Tepki de gösterdim.

Sen mücadelende ısrarcı olduğunu açık bir dille söyledin.

Çünkü orada çalışan işçiler kendi güçlerin farkına vardılar biraz da olsa bana güveniyorlar, bu da onlara benim kendi mücadelemde ne kadar ısrarcı olduğumu gösteriyor

Bir yandan da emekli olacak insanlar var.

Çok kişi var ve onlar 10-15 gün çalışmayacak ve sen o dönemde ustalığı en iyi olan adamları çıkartamazsın. Bunlar giderse yerine yetişecek eleman yok, bulamazsın.

Yani olumlu bir süreç anladığım kadarıyla.

Yani aslında olumlu diyebiliriz bence, bu kadar kısa sürede bunu başarmak bayağı büyük uğraşlar getiriyor bu ülkede. Gerçekten işçi sınıfının kendi gücün farkına varması gerekiyor. Sendikanın gelmesi işçi sınıfının ekonomik açıdan refaha seviyesi yükselecek anlamına gelmiyor, bunun için de kendimiz geliştirmemiz gerekiyor sürekli. İşçi sınıfı ne zaman başkasında medet ummayı bırakırsa işte o gün kendi sınıf gücünün farkına varacaktır.

Önümüzdeki hafta sürecin yönü belli olacak. Yolun açık olsun.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: